ABD’nin 6 Nisan 1917’de Almanya’ya savaş ilan ederek 1. Dünya Savaşı’na girmesiyle birlikte geliştirmiş olduğu milliyetçi ortamın da etkisiyle ABD Başkanı Woodrow Wilson, ülke genelinde savaş karşıtlarına yönelik baskı ve korku rejimi uygulamaya başladı. Henüz yasa uygulamaya koyulmadan bile devlet baskısı etkisini gösteriyordu.
Bu yasa, Wilson yönetiminin ABD’nin savaşa girmesine ve eş zamanlı olarak askere almanın yenilenmesine karşı “sert baskısı” için tercih ettiği silah olacaktı. Bir diğer değişle İtilaf Devletleri adına çalışan casuslara karşı değil, yalnızca muhalif olanlara karşı kullanılacaktı.
Casusluk Yasası’nda Wilson, “basın üzerinde sansür uygulama yetkisinin … kamu güvenliği için kesinlikle gerekli olduğunu” ileri sürdü. Açık olarak Başkana, savaş zamanında “düşman için yararlı olabilecek veya yararlı olabilecek nitelikteki” herhangi bir bilginin yayınlanmasını yasadışı ilan etme konusunda geniş yetki verildi. (Engelman & Shenkman, s. 23-25)
Düşman için yararlı olabilecek bilgileri belirlemeye yetkili bir kurum bulunmuyordu. Bu yüzden yasanın merkezinde kocaman bir boşluk olduğu düşünülüyordu. (Lebovic, s. 15-16)
Bu yetki başka bir deyişle keyfi müdahaleyi meşru hâle getiriyordu. Bu yüzden kongre üyelerinden bazıları bu yasayı “kötü bir emsal” olarak tasvir ederken, bazıları ise “tiranlığın (otoriterliğin) bir aracı” olarak nitelendirdi. Ayrıca Amerikan Gazete Yayıncıları Derneği, bu yasanın “halkın temel haklarına saldırdığını” ve “özellikle savaşta basının özgür, uyanık ve kısıtlanmamış olması gerektiğini” açıkladı.
Kongre, bu yasanın “başkanlık sansürü” hükmünü reddetti ve yasanın ifade özgürlüğünü sınırlayan iki bölümünü çıkardı.
Çıkarılan bölümler:
1- ABD askeri güçlerinde “hoşnutsuzluk” yaratmaya karşı açık uçlu dil, “itaatsizlik, sadakatsizlik, isyan veya görevi reddetmeye” neden olma yasağıyla değiştirildi
2- “Hainlik” ve “anarşist” yayınları yasaklayan dil, posta genel müdürünün postalardan savaş karşıtı yayınları yasaklama yetkisini tanımlayan bölümden kaldırıldı.
St. Louis Kongresi’nin ardından hükûmet, 15 Haziran 1917 tarihli “Espiyonaj Yasası”nı kullanarak büyük bir tutuklama faaliyetine girişti. Sosyalist Parti’nin -savaşa ilişkin görüşlerine bakılmaksızın- neredeyse bütün önder kadroları tutuklandı. Partinin binaları basıldı, belgelerine el konuldu, günlerce polisin işgali altında işlemez duruma düşürüldü. Parti yayınları yasaklandı, Posta Kanunu’ndan yararlanılarak dağıtılamaz hale getirildi. Yargılamalar sonucunda, bazı sanıklara yirmi yıla varan cezalar verildi. Amerika Sosyalist Partisi Başkanı Eugene Debs, on yıla mahkûm edildi. Bu büyük devlet teröründen partinin sağ kanat liderlerinin neredeyse tamamı da nasibini aldı. (Gerger, s. 33)
Yasanın en büyük problemlerinden biri ise savaş zamanı olağanüstü nitelikte hazırlanıp kapsamının hem savaş hem de barış hâllerinde geçerli olmasıdır. Bu yüzden ABD hukuk sistemine zararlı olabilecek hükümleri içerisinde barındırmaktadır. Ki nitekim, ABD Basını bu yasanın etkisinden uzun bir süre sıyrılamamıştır.
“Amerika Birleşik Devletleri savaştayken, ABD’nin askeri veya deniz kuvvetlerinin işleyişine veya başarısına müdahale etme veya düşmanlarının başarısını teşvik etme amacıyla kasıtlı olarak yanlış raporlar veya yanlış ifadeler yapan veya ileten ve … ABD’nin askeri veya deniz kuvvetlerinde itaatsizlik, sadakatsizlik, isyan veya görevi reddetmeye kasıtlı olarak neden olan veya neden olmaya çalışan kişi”
Yasadaki bu hükme uyduğu düşünülen kişiler için yirmi yıla kadar hapis cezası veya 10 bin doları aşmayan para cezası (duruma göre her ikisi de) öngörülmüştür. Savaş zamanında bu cezalara ölüm cezası da eklenmiştir.
“Bilginin ABD’nin zararına veya herhangi bir yabancı ulusun avantajına kullanılacağına inanma niyeti veya nedeni ile” elde eden herkes yasaya göre suçlu kabul ediliyordu. Ayrıca bir bilginin “onu almaya hakkı olmayan herhangi bir kişiye” iletilmesini yasaklıyordu. Bu yüzden Casusluk Yasası, bir gazetecinin temel hakkı olan bilgiye erişimi kısıtlanıyor ve bir konuda fikrini belirtse dahi suçlu olarak kabul edilmesine yol açıyordu. Günümüzde çoğu orta doğu ülkeleri başta olmak üzere bazı ülkelerde de hâlen bu durum geçerli olmaktadır. Bir gazetecinin hangi ülkede olursa olsun bilgiye özgürce erişme ve hukuki olarak sakıncalı olmadığı sürece o bilgiyi kamuoyuna aktarma hakkı bulunmalıdır.
Kaynakça
Engelman,
R., & Shenkman, C. (2022). A Century of Repression: The Espionage Act
and Freedom of the Press. University of Illinois Press.
Gerger, H. (2015). Canavarın Ağzında: ABD
Komünist Partisi Tarihi, 1919-1959 (Cilt 1). Yordam Kitap.
Lebovic, S. (2023). The Espionage Act and the
Rise of America’s Secrecy Regime: State of Silence. Basic Books.
